Sosyal medyada ve online yayınlarda birbiri ardına yapılan paylaşımlardan anlaşılıyor ki “sessiz istifa” terimi kulağa çok farklı ve yeni geldi. Oysa çalışan bağlılığı ile ilgili tüm çalışmaların en can alıcı başlıklarından biri bu. Sessiz istifa şöyle tanımlanıyor: Çalışanın iş tanımının dışına asla çıkmadan kendisine verilen işleri yapması. Görünmez olmaya çalışması ve mümkünse suya sabuna bulaşmadan günler, aylar hatta yıllar geçirmesi.
Görünür olmaya çabalamanın tersi.
Daha iyisini yapmaya çalışmanın, terfi çabalarının, takdir görmek istemenin, kısaca bağlı çalışanlarda görülen tüm doğal reflekslerin tersi.
Sessiz sedasız işten ayrılma çabası değil, sadece işten çıkarılmamak için gereken kadarını yapmak, göze batmadan mevcut koşulları korumak.
Koşuşturma kültürüyle gelen (hustle culture) davranış biçimlerinin tersi.
Sorumlusu kim?
Çalışanların bu yönde bir tavır geliştirmeleri ve kendilerine düşenden fazlasını yapmayarak işlerinde kalmaları sizce kimin sorumluluğunda? Sanılanın aksine sessiz istifa, tembellikle veya çalışanın diğer “olumsuz” özellikleriyle değil kurumsal kültürdeki çatlaklarla ilgilidir. Çalışanlar sadece, kendilerine sunulan eksik, yetersiz, olumsuz koşullara karşı bir hayatta kalma refleksi gösteriyorlar.
İncelediğimiz araştırma ve makaleler şu noktalara dikkat çekiyor:
Pandemi süreci insanların iş ve özel yaşam dengesini bozdu.
Çalışanlar teknolojinin iletişimi kolaylaştırması sayesinde bağlantıyı koparma haklarını kullanamaz hale geldiler. Birçok insanın algısına göre WhatsApp gruplarında sessiz kalmak risk teşkil ediyor.
Mesajlar günün her saatinde geliyor, online toplantılar bir güne birkaç toplantının sığmasına olanak tanıdı.
Tükenmişlik sendromu oranları rekor kırıyor.
Özellikle kadın çalışanlar, evde olmanın olası tehditlerine karşı koşuşturmayı iki katına çıkardılar, çünkü cinsiyet eşitsizliğinin onları “evde oldukları için” vuracağından korkuyorlar.
Koşuşturanlar, çok yoğunlar ve başını işten kaldıramayanlar çok makbul, diğerleri pek ortalıkta gözükmüyor.
Sessiz istifa kavramının ortaya atılması ve koşuşturma kültürünün bu olumsuz zıt kavram ile mercek altına alınması çok sağlıklı. Çünkü bizler, ister karar verici ve yönetici konumunda olalım ister çalışan, asıl zararlı olanın insanın fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığının bozulması olduğunun farkında olmalıyız.
Sessiz istifacılar, kendilerini bilerek veya bilmeyerek koruma altına alıyorlarsa onları eleştirme hakkımız var mı?
Sessiz kalma haklarını kullanıyorlar
Çalışan bağlılığı istatistikleri derinlemesine incelendiğinde üç ana grupla karşılaşıyoruz: Bağlı çalışanlar, bağsızlar ve tümüyle kopuk olanlar. Aslında her grubun adı grup özelliklerini anlatıyor. Bağlı olan çalışanlar, her konuya istekli katılım gösteriyorlar, kendilerinden beklenenin fazlasını yapıyorlar, daha iyisi için tutkulular ve bu duyguları çevrelerine de yayıyorlar. Kopuk olanların adı üzerinde; işi ve işyerini bırakmış durumdalar. İş bulana kadar veya çıkartılana kadar oradalar. Bulundukları noktada yalnız kalmamak için taraftar toplamaya eğilimliler. Yani zarar verme potansiyelleri yüksek.
Bizim bağsız çalışanlarımız ise şu anda çok moda olan sessiz istifa akımının yaratıcıları. Sayıca öylesine çoğaldılar ki attıkları -veya atmadıkları- adımların etkisiyle gündeme yerleştiler.
Aralarında yitirmek istemeyeceğiniz kadar değerli çalışanlarınız var.
Bir nedenle heveslerini ve tutkularını yitirdiler. Bunun nedenini uzun uzadıya sorgulamak yönetim takımları olarak sizin işiniz.
Sessiz istifacıları bugüne dek bildiğimiz tanımla bağsızlardan ayıran tek şey bağsızlığı seçmiş olmaları olabilir. Artık mesai sonrası telefonlarını yanıtlamıyorlar, gruplardaki mesajlara yanıt vermiyorlar, hafta sonu işlerinden kaçıyorlar.
Haklılar.
Muhtemelen fikirleri yeterince sorulmadı. Yaptıkları iyi işlerle ilgili takdir edilmediler. Fiziksel, duygusal ve zihinsel refahları konusunda bekledikleri adımlar atılmadı. Görünür olma çabalarının sonuçsuzluğunu fark ettiler.
Kısaca pes ettiler ama şu an bulundukları işin maddi getirisine ihtiyaçları var.
Kopukların yaptıkları gibi etraflarını zehirleme derdinde değiller. Çünkü bu da bir eylem olur.
Onlar eylemsizliği seçenler.
Peki bu bilgilerle sizin eyleminiz ne olacak?