Çalışan mutluluğu, çalışan bağlılığı, çalışan esenliği… Birbiriyle doğrudan ilişkili üç farklı kavram. Çalışan esenliğini -wellbeing- mercek altına almadan önce tanımlara bakalım: En basit şekliyle esenlik, insanın her anlamda iyi, refah ve rahatlık içinde olmasını anlatır. Her anlamda iyi olma hali? Sizce bu ne kadar mümkün ve koşulları neler?
Kendi yanıtlarınızdan başlayın
Kendinizi bütünsel olarak ne zaman iyi hissedersiniz? Elbette sağlıklı olmanız gerekiyor. Fakat sağlıklı olmaktan kasıt sadece iyi çalışan yüksek kondisyonlu bir bedene sahip olmak değil, duygusal ve zihinsel olarak da sağlıklı olmanız gerekiyor. Yönetilebilir stres düzeylerinde, sizi doğrudan etkileyen sorunları minimize ettiğiniz, dengede olduğunuz ve sizin için önemli olan insanların da aynı durumda olduğunu hissettiğinizde kendinizi iyi hissedersiniz. Kendi yanıtlarınızı içtenlikle verdiğinizde çalışan esenliğinden söz ederken neleri ele almanız gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkar.
Çünkü çalışan esenliği dinlenme odasındaki masaj koltuğunun ötesine geçmeyi gerektirir.
Esenlik neden bu kadar gündemde?
Çalışan esenliği kavramı yeni bir kavram değil. Şirketler yıllardır çalışanların iyi olma hallerine yönelik stratejiler geliştiriyor ve aksiyon alıyorlar. Esenliği gündemin ilk maddesine taşıyan kilometre taşı ise Covid-19 pandemisi. Sadece çalışma yaşamının değil, günlük yaşamın dengelerini de altüst eden bu fenomen hepimize şunları öğretti: İyi olmazsak çalışamayız. Her birimiz iyiysek iyiyiz. Başta sağlık olmak üzere iyilim halimizi ortadan kaldıran her şey potansiyel tehlikedir. Tehlikeye karşı savunmaya geçeriz gerekirse vazgeçeriz.
Kendi sağlığımızdan sevdiklerimizin sağlığından endişe duyduğumuz bir süreçte, çalıştığımız şirketlerin bizim için bir güven kaynağı olmasını bekledik. İşe değil insanı korumaya yöneldiklerini görmek istedik. Aslında hepimiz “İşi bir kenara bırak, sen nasılsın?” cümlesini duymak istedik. Covid-19 değilim ama korkuyorum, endişeliyim, yakınlarımı yitirdim, yüküm ağırlaştı, çocuklarımın evde olması çalışmamı zorlaştırıyor gibi insana ait cümleleri paylaşma ihtiyacı hissettik.
Pandemi döneminde bunu yapan ve çalışanlarına yüzde 100 güven veren şirketler oldu. Uzaktan da olsa çalışanlarına dokunmayı başardılar, çalışanlarının fiziksel sağlıkları kadar, duygusal ve zihinsel sağlıklarına da odaklandılar ve ekip olarak kaldılar.
Buna karşılık birçok firma yetenekli çalışanlarını kaybetti. ABD’den başlayan büyük istifa hareketinde olduğu gibi, birçok insan yeni bir yaşam beklentisi içinde kariyer değiştirme eğilimine girdi. Ücret, yan haklar, çalışma koşulları, ekip ilişkileri, liderlik gibi onlarca faktörden söz edilse de aslında insanlar, bütünsel iyi olma halleri için adım atmak istediler.
Tüm klişelerin içerdiği doğrular olduğunu anımsatarak, sadece onlar değil, hepimiz belki de şunu düşündük: “Hayat bir gün, o da bugün”
Çalışan esenliği nasıl elde edilir?
Her birimiz günlük yaşamın yönetilebilir sorunlarıyla her an karşılaşıyoruz. Sorun çözme ve sorunlara karşı durma yeteneklerimiz birbirinden farklı. İyi olma halimiz de birbirinden farklı. Tüm çalışanları aynı esenlik durumuna tek tuşla getiren bir uygulama henüz icat olmadı. Çalışanın esenlik halini bütünsel olarak ele alırken, çalışan özelinde esenlik ihtiyacının değişken olduğunu kabul etmeliyiz. Herkesin mutlu olması ve ideal esenlik boyutuna herkesi taşıyacak olan hafta sonu gezisine mecburi katılım, evde bakım sorumluluğu olan bir insan için ideal seçenek olmayabilir. Aynı şekilde büyük bir adım olarak gördüğünüz spor salonu üyeliği, zihinsel ve duygusal olarak yıpranmış bir çalışan için sadece “İK’nın boşa giden yeni bir çabası” olur.
Oysa insanlar sadece iyi durumda olduklarında potansiyellerini geliştirebilir, üretken ve yaratıcı olabilir, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilir, stresle daha iyi başa çıkabilir ve anlamlı katkılarda bulunabilirler. Onları iyi olma haline taşıyacak olan her adımın, şirket kültürüyle bütünleşmiş, gerçek duygulara işaret eden, her çalışanın deneyiminin özel olarak analiz edildiği stratejik bir bakış açısıyla planlanması gerekir.
Şu anda esenliği tüm zamanlardan daha fazla konuşuyoruz evet çünkü pandemi, işverenlerin çalışan yaşamındaki görünürlüğünün ve öneminin altını çizdi. Yönetim takımlarının odağı örgütsel sorunlardan bireysel deneyimlere kaydı. Bu yazıyla sadece duygusal gerekliliklerini ele aldığımız esenlik -wellbeing- kavramının bir trend değil, işin kendisine dönüşmesi gerektiğini tüm dünyaya kanıtladı.